Bengu
New member
[color=]Şuheda mı, Süeda mı? Bir İsim, Bir Kimlik, Bir Hikâye[/color]
Herkese merhaba! Bugün sizlerle, belki de hepimizin hayatında bir şekilde karşılaştığı ama bir türlü netleşmeyen, çok katmanlı bir soruyu ele almak istiyorum: Şuheda mı, Süeda mı? Bu soru sadece bir isim tercihi değil, aynı zamanda bir kimlik arayışı, bir içsel yolculuktur. Gelin, bu soruyu, iki farklı bakış açısıyla işleyen bir hikaye üzerinden düşünelim.
[color=]Hikâyenin Başlangıcı: Bir İsim, Bir Kimlik[/color]
İlk defa karşılaştığımda, adını duyduğumda, ikilem içinde kalmıştım. Şuheda mı, Süeda mı? İki isim, aynı insanı mı anlatıyordu? Bir gün, bir otobüs yolculuğunda tanıştım onunla. Gözleri, tam anlamıyla bir okyanus gibiydi. Derin, sakin ama bir o kadar da içinde fırtınalar barındıran gözlerdi. Tanıştığımızda, bana kendisini tanıtmıştı: “Süeda.” Ancak, zamanla öğrendim ki, bu sadece bir isim değil, içindeki kimlik çatışmasının bir yansımasıydı.
Erkeklerin genellikle çözüm odaklı yaklaşımlarını düşündüğümde, Süeda’nın adını değiştirmeyi düşünmesinin bir strateji, bir çözüm önerisi olduğunu fark ettim. Süeda, hayatındaki karmaşayı dışarıya yansıtmadan, sorunu çözme yoluna gitmişti. Şuheda olma kararı, onun bir adım daha ileriye gitme isteği, geçmişiyle barışma arzusuydu. Bir kimlik mücadelesi, bir içsel savaş…
[color=]Süeda’nın Kararı: Geçmişiyle Barışmak[/color]
Süeda, bir zamanlar geçmişini hatırlamakta zorlanıyordu. “Şuheda” adını duyduğunda, içinde bir huzursuzluk hissediyordu. Çünkü bu isim, ona acıyı, kayıpları ve derin yaralarını hatırlatıyordu. Şuheda, geçmişteki travmalarını, kimlik krizini taşıyan bir isimdi. O yüzden Süeda olmaktan başka bir seçenek görmüyordu. Her şeyden önce, geçmişiyle yüzleşmek ve geleceğe umutla bakmak istiyordu. Süeda olmak, onun için bir yeniden doğuştu.
Bir gün, akşam çayı içerken, ona adını neden değiştirdiğini sordum. Gözleri daldı, bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes alarak şöyle dedi: “İsmim Şuheda. Ama o isim bana hiç uygun değildi. Bu ismi kabullenmek, her zaman zor oldu. Süeda olmak, kendimi daha rahat hissetmemi sağladı.”
Süeda, aslında çözüm arayışında olan bir kadındı. Adını değiştirmek, ona geçmişinden sıyrılma ve kimlik bulma fırsatı sundu. Ama o, yalnızca ismini değiştirmişti. Kimliği, hâlâ derinlerdeydi ve bir türlü ulaşamıyordu. Çünkü, adını ne kadar değiştirse de, geçmişin izleri asla kaybolmazdı. Burada erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımını görebiliyorum. Süeda, geçmişiyle yüzleşmek için adım atarken, adını değiştirmekle sadece görünüşte çözüm arıyordu. Peki ya içsel çözüm? İşte o nokta, hala karışıktı.
[color=]Şuheda’nın Gücü: Kendini Kabul Etmek[/color]
Bir gün, Süeda bir karar verdi. Şuheda adını kabul etmeye çalıştı. Çünkü, o ismi yok saymak, kendisini olduğu gibi kabul etmemek demekti. Şuheda, geçmişinin parçasıydı. Kimliğini reddetmek, aslında kendisini reddetmek anlamına geliyordu. Şuheda, kadınların empatik bakış açısını ve kendini kabul etme isteğini simgeliyordu. Kadınların, genellikle içsel çatışmalarını ve kimlik bunalımlarını daha çok hissettiklerini söyleyebilirim. Çünkü onlar, toplumun ve çevrenin gözünden çok, kendi duygusal ve ruhsal dünyalarına odaklanırlar.
Şuheda, adının yükünü taşımak istemese de, geçmişiyle barışmaya karar verdi. Kendi kimliğini kabullenmek, ona büyük bir özgürlük sağladı. Ve bir gün, bir arkadaşım ona "Gerçekten kim olduğunu nasıl hissettiğini" sorduğunda, sakin bir şekilde şöyle dedi: “Ben, Şuheda’yım. Geçmişimle barıştım ve şimdi kim olduğumu kabulleniyorum.” O an, onun içsel gücünü fark ettim. Şuheda, sadece bir isim değil, aynı zamanda bir kimlik mücadelesiydi. O, kendisini kabul ettiğinde, aslında her şey değişmişti.
[color=]Bir İsim, Bir Yolculuk[/color]
Sonunda, iki farklı kimlik çatışması arasında bir denge kurdu. Şuheda mı, Süeda mı? Belki de her ikisi de, onu anlatmak için yetersizdi. Çünkü kimlik, sadece bir ismin ötesindeydi. Kimlik, yaşananların, kabul edilenlerin ve barışılanların toplamıydı. Şuheda ve Süeda, birbirini tamamlayan iki farklı parça gibiydi. Süeda, bir çözüm arayışıydı. Şuheda ise bir kabullenme ve büyüme sürecini simgeliyordu.
İsminin hangi anlamı taşıdığı önemli değildi; önemli olan, onun içsel yolculuğuydu. Bir ad, ne kadar güçlü olsa da, insanın kimliğini tamamen tanımlamaz. Kimlik, hayatın içinde yaptığımız seçimlerle şekillenir. Süeda, geçmişinden sıyrılmaya çalışırken, Şuheda, kabul etmeyi ve büyümeyi seçti.
[color=]Sonuç: Şuheda mı, Süeda mı? Kimlik, Sadece Bir İsim Mi?[/color]
Şuheda mı, Süeda mı? Bu sorunun yanıtı, aslında her birimizin iç yolculuğunun bir parçası. Kimlik, sadece bir isimle tanımlanamaz. Her birimizin geçmişi, anıları, yaşadıkları ve seçimleri, kimliğimizi oluşturur. Kim olduğumuzu bilmek, bazen bir ömür alır. Ama önemli olan, kendimizi kabul edebilmek.
Sizce, kimlik bir isimle mi şekillenir, yoksa içinde yaşadıklarımızla mı? İsimler ve kimlikler arasındaki bu dengeyi nasıl görüyorsunuz? Şuheda mı, Süeda mı? Forumda tartışmak, sizin de bakış açınızı öğrenmek isterim!
								Herkese merhaba! Bugün sizlerle, belki de hepimizin hayatında bir şekilde karşılaştığı ama bir türlü netleşmeyen, çok katmanlı bir soruyu ele almak istiyorum: Şuheda mı, Süeda mı? Bu soru sadece bir isim tercihi değil, aynı zamanda bir kimlik arayışı, bir içsel yolculuktur. Gelin, bu soruyu, iki farklı bakış açısıyla işleyen bir hikaye üzerinden düşünelim.
[color=]Hikâyenin Başlangıcı: Bir İsim, Bir Kimlik[/color]
İlk defa karşılaştığımda, adını duyduğumda, ikilem içinde kalmıştım. Şuheda mı, Süeda mı? İki isim, aynı insanı mı anlatıyordu? Bir gün, bir otobüs yolculuğunda tanıştım onunla. Gözleri, tam anlamıyla bir okyanus gibiydi. Derin, sakin ama bir o kadar da içinde fırtınalar barındıran gözlerdi. Tanıştığımızda, bana kendisini tanıtmıştı: “Süeda.” Ancak, zamanla öğrendim ki, bu sadece bir isim değil, içindeki kimlik çatışmasının bir yansımasıydı.
Erkeklerin genellikle çözüm odaklı yaklaşımlarını düşündüğümde, Süeda’nın adını değiştirmeyi düşünmesinin bir strateji, bir çözüm önerisi olduğunu fark ettim. Süeda, hayatındaki karmaşayı dışarıya yansıtmadan, sorunu çözme yoluna gitmişti. Şuheda olma kararı, onun bir adım daha ileriye gitme isteği, geçmişiyle barışma arzusuydu. Bir kimlik mücadelesi, bir içsel savaş…
[color=]Süeda’nın Kararı: Geçmişiyle Barışmak[/color]
Süeda, bir zamanlar geçmişini hatırlamakta zorlanıyordu. “Şuheda” adını duyduğunda, içinde bir huzursuzluk hissediyordu. Çünkü bu isim, ona acıyı, kayıpları ve derin yaralarını hatırlatıyordu. Şuheda, geçmişteki travmalarını, kimlik krizini taşıyan bir isimdi. O yüzden Süeda olmaktan başka bir seçenek görmüyordu. Her şeyden önce, geçmişiyle yüzleşmek ve geleceğe umutla bakmak istiyordu. Süeda olmak, onun için bir yeniden doğuştu.
Bir gün, akşam çayı içerken, ona adını neden değiştirdiğini sordum. Gözleri daldı, bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes alarak şöyle dedi: “İsmim Şuheda. Ama o isim bana hiç uygun değildi. Bu ismi kabullenmek, her zaman zor oldu. Süeda olmak, kendimi daha rahat hissetmemi sağladı.”
Süeda, aslında çözüm arayışında olan bir kadındı. Adını değiştirmek, ona geçmişinden sıyrılma ve kimlik bulma fırsatı sundu. Ama o, yalnızca ismini değiştirmişti. Kimliği, hâlâ derinlerdeydi ve bir türlü ulaşamıyordu. Çünkü, adını ne kadar değiştirse de, geçmişin izleri asla kaybolmazdı. Burada erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımını görebiliyorum. Süeda, geçmişiyle yüzleşmek için adım atarken, adını değiştirmekle sadece görünüşte çözüm arıyordu. Peki ya içsel çözüm? İşte o nokta, hala karışıktı.
[color=]Şuheda’nın Gücü: Kendini Kabul Etmek[/color]
Bir gün, Süeda bir karar verdi. Şuheda adını kabul etmeye çalıştı. Çünkü, o ismi yok saymak, kendisini olduğu gibi kabul etmemek demekti. Şuheda, geçmişinin parçasıydı. Kimliğini reddetmek, aslında kendisini reddetmek anlamına geliyordu. Şuheda, kadınların empatik bakış açısını ve kendini kabul etme isteğini simgeliyordu. Kadınların, genellikle içsel çatışmalarını ve kimlik bunalımlarını daha çok hissettiklerini söyleyebilirim. Çünkü onlar, toplumun ve çevrenin gözünden çok, kendi duygusal ve ruhsal dünyalarına odaklanırlar.
Şuheda, adının yükünü taşımak istemese de, geçmişiyle barışmaya karar verdi. Kendi kimliğini kabullenmek, ona büyük bir özgürlük sağladı. Ve bir gün, bir arkadaşım ona "Gerçekten kim olduğunu nasıl hissettiğini" sorduğunda, sakin bir şekilde şöyle dedi: “Ben, Şuheda’yım. Geçmişimle barıştım ve şimdi kim olduğumu kabulleniyorum.” O an, onun içsel gücünü fark ettim. Şuheda, sadece bir isim değil, aynı zamanda bir kimlik mücadelesiydi. O, kendisini kabul ettiğinde, aslında her şey değişmişti.
[color=]Bir İsim, Bir Yolculuk[/color]
Sonunda, iki farklı kimlik çatışması arasında bir denge kurdu. Şuheda mı, Süeda mı? Belki de her ikisi de, onu anlatmak için yetersizdi. Çünkü kimlik, sadece bir ismin ötesindeydi. Kimlik, yaşananların, kabul edilenlerin ve barışılanların toplamıydı. Şuheda ve Süeda, birbirini tamamlayan iki farklı parça gibiydi. Süeda, bir çözüm arayışıydı. Şuheda ise bir kabullenme ve büyüme sürecini simgeliyordu.
İsminin hangi anlamı taşıdığı önemli değildi; önemli olan, onun içsel yolculuğuydu. Bir ad, ne kadar güçlü olsa da, insanın kimliğini tamamen tanımlamaz. Kimlik, hayatın içinde yaptığımız seçimlerle şekillenir. Süeda, geçmişinden sıyrılmaya çalışırken, Şuheda, kabul etmeyi ve büyümeyi seçti.
[color=]Sonuç: Şuheda mı, Süeda mı? Kimlik, Sadece Bir İsim Mi?[/color]
Şuheda mı, Süeda mı? Bu sorunun yanıtı, aslında her birimizin iç yolculuğunun bir parçası. Kimlik, sadece bir isimle tanımlanamaz. Her birimizin geçmişi, anıları, yaşadıkları ve seçimleri, kimliğimizi oluşturur. Kim olduğumuzu bilmek, bazen bir ömür alır. Ama önemli olan, kendimizi kabul edebilmek.
Sizce, kimlik bir isimle mi şekillenir, yoksa içinde yaşadıklarımızla mı? İsimler ve kimlikler arasındaki bu dengeyi nasıl görüyorsunuz? Şuheda mı, Süeda mı? Forumda tartışmak, sizin de bakış açınızı öğrenmek isterim!
 
				